13 Mayıs 2013 Pazartesi

libretto


                         




Burada değil benim saraylarım
K   a   r   a   n   l   ı   k   l   a   r   d   a
İnerim dorumla
                 aşağlara
                             karanlıklara
İnerim tebaamın arasına
K   a   r   a   n   l   ı   k   l   a   r   d   a

Kuşanırım zırhımı bağlarım kuşağımı
Mahmuzlarım atımı severim sakalımı
Vururum mührünü dedelerimin k  a  r  a
O acı sularda inilder ay
Gerilir y  A  y
Boşanır o
k
l
a
                                                r
Açar kızıl güller a    r    d    a    r    d    a    o
K   a   r   a   n   l   ı   k   l   a   r   d   a


Severim ben severim sakalımı,
Severim olursa karımı çocuklarımı da
Severim çıksa da çıkmasa da sakalımı
Severim söz dinleyen,
Rüzgârda başaklar gibi eğilen sakalımı
Ve severim kavgada “kanım aksa”
                            boyun eğmez, kına gibi al sakalını
Dedelerimin
Çehar-ı Yâr sakalı bu, Bilâl’in sakalı, Gıfarlı bir sakal,
Yemen’den gelmiş ta, Hanefi sakalı,
Severim Süfyân-üs Sevri kokan
Maliki, Hanbeli, Şafii sakalını
Ve Hasan’ül-Basrî ve Cafer-i Sadık,
Hakkı batıldan ayıran kılıç,
Tûba ağacına mesel, Nûr-üs Sâkaleyn,
Sapasağlam kulp
Ve Hasan’la Hüseyin’le yaşıt –hemen hemen
Ehl-i Beytle Ashab ile Tabiinle (r.anhum)
O mübarek Sakal-ı Şeriften (s.a.s) aldığı feyzle,
Apaydınlık fetihler sakalı...


Malazgirt sakalı, Kosova, Mercidabık,
İstanbul’un surları, burçları, sakaları,
Yeryüzü ve gökyüzü anahtarları,
Ya Hayber Ya Mekke kapıları...

Batırdık gemilerinizi Preveze’de!
Batırdık kalanını Çanakkale’de
Batırırız yine gerekirse...
Yakarız gemileri Tarık gibi hem...
Sevr’de, Lozan’da İstiklâl’de...

Bana, bana bi’şi’olmaz sakalı diil,
Cannız ce’enneme sakalı değil bu.
Değil Eminem ya da oyun havaları ya da kısa kes!
Ya da bilmem kaçıncı enternasyonal şairinin sakalı,
Ya da sadece çevrilmiş bir okka kıldan ibaret...
Akif’in kürsüde yumruklaşan sakalı, o vazederken,
Patron istemiycek galiba bu sakalı hiç,
Kimse konuşup çıkmaz onunla şimdi,
Sınıfını geçemiyor üstelik,
Ama dilerse pekâlâ aya da çıkabilir,
Emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’l-münker sakalı bu,
Korkuyor emekleri boşa çıkarsa diye,
Namazı terk etmez işte can verene dek,
Utangaç ve mütevekkil,
Anglo-Amerikan şiirine bir nazire değil,
Aruzsuz, pentametresiz ve vers libre...
Tuğba da severdi belki evlenseydi benimle,
İsterdi kendinin de olsun tıpkı böyle sakalı,
coca cola içmiyorum, sigara da, ...çok fena,
demiyorum bak haramdır rasgele ona buna,
kızlara bakmıyorum artık, kötü kötü,
annemi seviyorum, sövme bana!
Müminler kardeştir sakalı bu...
“Rabbimiz nûrumuzu tamamla,” diyenlerle saf

Bazı günler gidip Orta Doğu oluyor...
Bazı günler seni getiriyor aklıma...


Şiddetle tutunduğundur yoksun kalacağın,
“Elâ kullu şey’in mâ hala’llâhe bâtılu”
Şiddetle tutunduğun elbet kopacak senden,
“Elâ kullu şey’in mâ hala’llâhe bâtılu”
Şiddetle tutunduğundur asıl hasmın,
“Elâ kullu şey’in mâ hala’llâhe bâtılu”
Bu kimin dünyası böyle: kimine cennet
       & kimine cehennem.
Önce aynel                       
    sonra,
sonra muhakkak hakkal yakîn,
İlliyyûn, ancak âlimlere miras verilmişse de…
Şiddetle tutunduğundur asıl hasmın,
“Elâ kullu şey’in mâ hala’llâhe bâtılu”
Şiddetle tutunduğun elbet kopacak senden.



Süleyman da Allah’ın bir kuludur o kendi eşsiz saltanatında.
İner kanat çırpan atlarıyla rüzgârının doruğundan,
Tutunur asasına, gülümser ve selâm der karıncaya,
Ve selâm der ağaçlar, selâm der peyğambere
(Selâm bütün peyğamberlere, salihlere)
Selâm yıkar kibri
Selâm ve Ey
Yık, alaşağ’et temellerini, insan değil
Allah’tır alçaltan dünyada yükselenleri;
Yık alaşağ’et temellerini, yık alaşağ’
Kurtların evi değil biricik evin senin
Seyret zambakların ülkesini:
“They toil not neither do they spin;
...... Solomon in all his glory
is not arrayed like one of these.”




Yık, yerle bir et temellerini o mütekebbir evlerin
Temelleri bir, dairesi bir, bir tertip hep, şubeleri birdir zulmetin
Yık
Ve devir kulelerini bir bir
gize’nin babil’in
kulelerini west point’in
Kulelinin kulelerini
Tevazuuyla yükselen o kulelerini değil ama
zamanı ölçen,
gemileri sevk eden,
düşmanı gözetleyen
Güngörmüş kulelerini değil ulu şehirlerin
kulelerini chrysler’ın, rockfeller’ın
kulelerini, pagodalarını, sütunlarını,
heykellerini gautama’nın, fidias’ın
boyu devrilsin o modern megalitlerin
geometrik ritimsel kuleleri pirinçten
bir trompetin
(he hey beni veri gutmen, çaplin, seni gidi pişekâr)
ya da kıytırık bir trampetin
teneke sesi
medeniyet masalı (x) kalbinin sesi
                bum-ba-bum da-bum ba-bum
Orklar insan avında
Gandalf başkan adayı
“Neyeye?” diye sordu yavru ayı
“Minnesota’ya,” dedi Teddy Bear


Bırak ardında harap,
Lime lime edilmiş cife gibi beklesin;
Bırak meydanlarını o zelîl nesl-i yeisin.
Yık ve yerin dibine geçir
O sefîl geleneklerin kuvvetini,
Karanlık gibi çökecekse omuzlarına pençesi
Yık, alaşağ’et bütün görkemini tarihin.

Kurtların evi değil biricik evin senin.
Âtiye bakan bir eyvan-ı Hak,
Eyvanı hak elbet azmedersen
Ey gücenik kapılarım benim,
Bunca mütecessis gözler içinden
Ufkunu bir bu tebessüme aç
Üstüne kanadını ger merhametin
“Âtiyi karanlık görerek azmi bırakma...”
azmin o kunt kulbuna sımsıkı tutun.
Yürüdüğün yolda dosdoğru ol
Omzunu omzuma yasla o omuzlarla
“İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi raciûn”



ey ay ışığı
yarı parçam
en güzeli sendin şairlerin



hakan şarkdemir



















































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder