16 Mart 2016 Çarşamba

vasıf hayal'in "yaşamak" mevzulu gravürü üzerine

La historia marka bisikletim ve malum çantam
Bindörtyüzondördün şevvalinde cemiyet-i akvama kaydoldum
Uzay çalgılarının armağanı bir hayatı deniyorum
Avucumda hep bir kadın kalbi hissi ve güneşin sürrealliği mühim
Küçük ayıdan oldukça uzaktayım ve biraz morisko
Annem beni öpünce Allah’ın bıraktığı yerden
Canlanan bir roman kahramanıyım ve biraz italyan
ve biraz güneyde ve manhattan lağvedilmeli
Seçimsiz gramofonlar ülkesinde ölen
ve beyoğlunun hatrına bir plaklık dünyamıza dönen
Eksik bir hatırayım Divan-ı Yunusta
ve Sri Lanka’da! İç savaştan beri emanet bir ismi taşıyorum
Yalnızım; evden kovuldum.

Evrenin bir köşesinden
Baharat çocuklarını düşündüğümden yani
Mutluluğun demirbaşına. Herkes hayretler içinde
Gelecek zamansız yerlilerin aşkını kolluyorum
Evrenin hep aynı köşesinde.
Bir soykırım mecmuası alıyorum elime
Bir şehir iniyor: BABİL
Bir dağ konuşuyor benimle: POMPEİ
(İsviçrelilere göre bu olacak iş değil)
Bir soykırım mecmuası alınca elime
Pulbiber mahallesinde meteliksiz bir kaldırım ölümünde
Eski dünya ikizlerini tanıyorum:
Sam Murder ve Kurnaz Theodor
Yalnızlık ve Çoğulculuk
Sodom ve Gomore
Alıp başımı gidiyorum
Ben bir bisiklet tamircisiyim
ve pusula koleksiyoneri
Kozmik patlamaların kutsadığı bir boşluğu yaşıyorum
Uzaktayım; evden kovuldum

Jurnal’da, zapatistaların kampına yakın bir yerde
Adam Smith bir hurma ağacının gölgesine gömülürken
Ben de kendime yer buluyorum bir kelebek güncesinde
Adam Smith bir hurma ağacının gölgesine gömülünce ben
Bir kalyonun batışına benziyorum, ağır ağır ve çağ dışı
—hâlbuki bir kalyon çabucak batmalı!
Jurnal ’da, zapatistaların kampına yakın her yerde
Ne işi olabilir ki bir bisiklet tamircisinin
Ay taşları toplamaktan başka
Belki bir meksika köylüsünü de sevebilirim
bir zamanlar gökyüzünü de böyle sevmiştim
sultan ahmet’in otuz bin hortlağını dinlerken
franz marc’tan
Ben bir bisiklet tamircisiyim
ve atlantisin kayıp müzisyeni
Jurnal ‘da, zapatistaların kalbine yakın bir yerde
Bir kuvay-ı milliye gerillasının sigarasını sarıyorum
Savaştayım; evden kovuldum.


Solgun kış ıskalarını ve erken ölenleri seçerek
Başımda yağmurun tacı boynumda aruz halkaları
Balın kaynağı ve sütün merhameti
Gövdem bırakıyor mavzerimi dalga kırana
İnceliyor tarihin yüz hatları birden gümüş saplı bir yunus
Biçim veriyor cadde ırklarına ve ben
Kalakalıyorum eflatun şeritler çizerek şarkıya
Çağıran şehrin anaçlığına oysa
Ben kısayım çirkinim yaralıyım
Elimden bir iş gelmez dünyayı dolaşırım
Avucumda hep aynı kadın kalbi hissi
Kalabalığın göbeğinde bir inzivanın bekçisiyim
Beni bir bisiklet tamircisiyim
ve mutlu şehirler avcısı
—yüzümde hep o aynı narçiçeği yarası
Sürekli koşan ve kanayan bir acının ilhamını soluyorum
Mülteciyim; evden kovuldum


Yokuşların en bıçkınlarına kristal izler bırakıyor etim
Buruluyor neft sıçrattığım parşömen talih
İleriye dörtnala oğlan kumaşları ve
Yosun çekirdekleri yaklaştırıyor kanıma
Dikişlerim milyonlarca sese pay ediliyor
Tanıdık çok tanıdık bir tazı borusu işaretliyor
Oyluk yığınlar kümesine daldırıp
Aşkları galeyana gelmiş aşçı yamakları
Beni tanıyorlar gözüme sıvanan gaddar yarıktan
ve kader ihtilal geceleri ayırsın beni
Diğer sofra cinlerinden diye sarığıma
Meze ettiğim cemiyet-i talebe nişanıyla
Buradayım işte kalenderhane minberinde
Binyılın ahdini veriyorum buhurizade efendiye
Ben bir bisiklet tamircisiyim
ve doğu halkları teorisyeni
Yirmi bir yıldır bir melek tapınağının odalarını arşınlıyorum
Yorgunum; evden kovuldum.




Enes Gündoğdu

 dergah 313, mart 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder