12 Haziran 2017 Pazartesi

derinlikler , yevgeni zamyatin

Piotra ot biçmeye gidiyordu, ormandan geçti. Yolda, ormanda, her şey iyi; ne hoş bir dinginlik, patikalar fısıldaşıyorlar. Hava taptaze, yapraklar açmış, dipdiri bir hava: bir hava ki, soluduğunuzda yirmi yıl düşer omuzlarınızdan, saçlardaki beyazların yok olduğunu hisseder insan.
Bütün bunlar, hepsi iyi, güzel, ama Piotra bir kenarda Papaz Fedot’la karşılaştı: Uğursuzluk getireceği kesin. Gerçekten de ormanın dibine, yani yarı yola varınca, bir bakıyor biley taşı yok. Evde kalmış. Hay aksi! Şimdi ne yapmalı, eve dönmekten başka çare yok: taşsız tırpan bilenmez. İşte yine uzun saçlı Fedot’un uğursuzluğu, başka ne olabilir: bu durumda en fazla yarım gün kalacak çalışmaya.
Piotra döndü. İlerliyor -hiçbir şey-, ne o taze hava, ne yaprakların oluşturduğu ağdan sızan güneş, hayır, artık hiçbir şey hissetmiyor: öfkesi her şeyin üzerini örtüyor.
Atını ana kapıya bağlıyor, biley taşını aramak için bahçe ye giriyor. Ve nerede buluyor? Söylediğimiz gibi - ahırın dibinde.
Boynuzsuz inek yerine bağlı, ama süt kovası ters dönmüş: kadın atı sağacakken gitmiş ve inek de, düşündüğünüz gibi, bir toynak darbesi, işte kova yerde.
— Bu böyle olmaz, bu böyle olmaz! Burada kimin efendi olduğunu Afimya’ya göstermem gerek, bir kere olması bile yeter, ona burada yaşamanın şartlarını belletmeliyim.
Piotra isbaya giriyor. Bir tatsızlık daha: karısı orada da değil. Küçük Vasya, henüz iki yaşında; anasının tıpkısı, Katerina’nın ruhu şad olsun, Vasya yerde oturmuş, salyaları akıyor.
Yatağın üstündeki perde kımıldadı. “Burada mı? Gündüz vakti burada ne işi var?”
Piotra perdeyi açıyor ve donup kalıyor. Afimya yatakta, çırılçıplak, yanında komşu, Vanka Selifontov…
Komşu - Piotra’ya “of” deme vakti bırakmadan - hamle ediyor, bacaklarından sıyrılıp sıçrıyor, hop, toz oluyor.
Piotra çarşaf gibi bembeyaz kesiliyor.
— Afimya, ben seni sevmedim mi, seni hoş tutmadım mı? Sen niye…
Afimya sıçrıyor ve bağırıyor, Piotra’yla beraber olduğundan beri ilk defa bağırıyor:
– Senin sevgin bana yaramıyor ki, ihtiyar herif! Sen bana çocuk yaptırabilir misin? İki yıldır, ölüyorum… Sense düşünüyorsun ki…
Piotra’nın boynu, derin çizgilerle dolu; kan tepesine çıkıyor, canavarlaşıyor. Piotra karısını saç örgülerinden yakalıyor gel sana göstereyim gününü.
Afimya bağırmaya başlıyor, sonra hırlamaktan başka bir şey yapamıyor. Ve Piotra onu yerde sürüklüyor. Birden bir fikir geliyor aklına, onu bir köşede dövmeye başlıyor, kafası sekinin üstünde Afimya susuyor. Ancak o zaman doğruluyor Piotra: “Ya şimdi geberirse…” Afimya’yı itiyor, kapıya yöneliyor. Kollarını ona doğru kaldıran ve salyası akan Vasya yerde…
Evet, o gün, ot biçerken görmeliydiniz Piotra’yı: tırpanı bir yıldırım gibi iniyor, biçiyor otları, biçiyor.

2

Ve her şey eskisi gibi sürüyor, o lânetli günden beri, her şey eskisi gibi sürüyor. Piotra da gittikçe kötüleşiyor. Afimya’nın biraz soluklanmasına izin verse iyi, hasat zamanı. Herkes biliyor ki emirleri veren buğday. Buğday biçmek, boşa geçirilemeyecek zaman, aptallık edecek vakit yok.
Afimya biçilmiş yerlerin oluşturduğu yolları izliyor, demetleri yığıyor, bir araya topluyor. Buğday altın gibi, güneş gibi. Kaynatıyor güneş, yakıyor. Toprak ağızda, kurumuş, bir tadım yaban karanfili. Biraz su, arabanın altındaki küçük testide var. Ama Piotra’nın önünden geçmek gerek, su içmekten vazgeçse daha iyi. Afimya biçilmiş ekinlerin oluşturduğu yolları izliyor, Piotra’nın arkasında, demetleri yığıyor. Ter acı, ekşi, gözlerine doluyor, gözyaşı oluyor.
İki haftadır çalışıyorlar, iki haftadır Piotra saçının bir teline bile dokunmadı Afimya’nın. Ekin biçildikten sonra, aynı gün, bir Pazar günü, Piotra yemekten sonra sarhoş oluyor ve yine, Afimya’yı neredeyse öldüresiye dövüyor. Pazartesi ayılıyor ve dayağı erteliyor…
Afimya komşusu Petrovna’yı görmeye gidiyor, akıl danışmak için: kocasının öfkesini nasıl dindirmeli? Kimse bilemiyor. Petrovna’nın verdiği tek akıl, kadınları koruyan üç azize dua etmesi. Afimya da Üri, Samon ve Aviv’e dua ediyor. Dua etmek için secdeye kapanıyor. Beyhude çaba: Piotra’nın eli hâlâ ağır.
Afimya’nın tek tesellisi: âşığı İvanyuşa’ya koşmak. Sarhoş uykusu, ölü uykusu. Piotra horlamaya başladığında, Afimya, Tanrıdan korkup kuldan utanmadan, Selifontov’a koşuyor. Aşağıda, buğday ambarının arkasında, yaşlı bir asmanın altında onu bekliyor İvanyuşa; bir saattir onu bekliyor.
İvanyuşa, sevgilim, aşkım! İvanyuşa, ne yapabilirim, mutsuzum?
Hiçbir şey bilmiyor İvanyuşa, Afimya’ya akıl verecek hiç bir şey. İşin doğrusu, koca yaşadığı sürece ne yapılabilir ki?
İvanyuşa, sevgilim, beni öldürene kadar dövecek. Mezara itecek beni, Katerina’sı gibi.
Kadın gözyaşları, yaz yağmuru: biraz okşama, birkaç öpücük… kurur.
Geceyarısı geçti, Afimya İvanyuşa’yla, oynaşıyorlar, as manın altında. Ay doğuyor, yaşlı bir kadın gibi. Titriyor, gıcır diyor ve mırıldanıyor, bir kırık-çıkıkçıdan farksız; öfkenizi, mutsuzluğunuzu ve ızdırabınızı geçirir.

                                        3

Afimya katlanıyor, her şeye katlanıyor, tek söz etmiyor. Ne Tanrıdan, ne de kendini zorla Piotra’ya, bir dula veren ailesinden yakınıyor. Küçüklüğünden beri Afimya yumuşak başlı. Boyun eğmek üzere büyütülmüş.
Onu avutan tek kişi, küçük Vasya. Elinin altında olduğu sürece, ona tokat atma, süpürgeyle vurma ihtiyacı duyuyor.
Vasya henüz hiçbir şeyden anlamıyor, o ne yaptı Afimya’ya? Tek yaptığı, ona, Afimya’ya ait olmayışı, o tamamen Piotra’ya, Piotra ile ölü Katya’ya ait. Tanrım, ama, Afimya belki ona çocuk veremediği için sevmiyor kocasını? İvanyuşa’yı bunun için bulmadı mı, bunun için böyle bir şey yapmadı mı? Çünkü Afimya genç, sağlıklı, güçlü; nasıl olur da çocuk istemez? Derinlikleri kurumuş toprak gibi, yağmuru bekleyen toprak gibi, doğurmak için. Memeleri mayıs ayında toprak tepeleri gibi şişkin, dolu, çiçek açmayı bekliyorlar, tatlı bir süt vermeyi bekliyorlar. Bir kadının hayatında daha yumuşak bir şey var mı: bütün içini akıtmak, kanının süte dönüştüğünü hissetmek, dünyaya getirmek ve beslemek.
Sonunda Afimya İvanyuşa’dan, sevgilisinden, bir tanesinden hamile kaldı, gözbebeğinden hamile.
Bir hafta boyunca Afimya inanamıyor, sonra ikinci hafta boyunca, ve bütün bir ay boyunca. Ama hayır - ertesi ay, aynı şey: derinlikleri kapanmış, diplerinde onu saklıyorlar… Afimya inanmak zorunda kalıyor, düşüyor, yerlere kapanıyor, Meryem Ana’ya şükrediyor:
Şükürler, şükürler olsun sana, aziz Meryem Ana, bana, bahtsız, günahkâr bana acıdın…
Meryem Ana tatlı tatlı bakıyor. Afimya ona sesleniyor:
“Aziz Meryem Ana, sen de, sen de bir bebek bekledin, sen de sevinçliydin, hatırlıyorsun değil mi? Oh, ne mutluluk!”
Durumu bilmeyenler Afimya’yı çıldırmış sanıyor. Ne önemi var, yapması gerekeni yapıyor, bir kadının bütün görevlerini yerine getiriyor, sadece, bazen, olduğu yerde dikiliyor, hiç kımıldamadan, bir direk gibi, öyle kazık kakmış gibi duruyor.
Kimbilir kaçıncı defadır öyle duruyor, kendine soruyor:
— Tanrım, gerçekten bir bebeğim mi olacak? Tanrım! İvanyuşeçka gibi ama küçücük, bebecik… Benim saçlarım gibi, sarışın mı olacak? Koşacak, serbestçe, güzel gömleğiyle, bağıracak: “Anne… an-ne…” Tanrım, meme emecek, buradan, buradan ve burada…
Afimya sokağa çıkarken dikkat ediyor, küçüğüyle beraber, ağzına kadar süt dolu-dökmemek için. Eskiden gözleri canlı, neşeli, siyah bir alev gibiydi. Şimdi donuyor, saatin sarkacı gibi, hiçbir şey yapamıyor o saate, sütü için. Gözleri donuyor, içe dönüyorlar, dünyayla aralarında bir sis perdesi var.
Güzel Afimyuşka, komşuları ona bakıyorlar.
— Neyin var canım, gözlerin niye bu kadar donuk? Hasta mısın? Kocan olacak şeytan mı seni bu hale getirdi? Yoksa sen - Tanrı seni korusun! - Yoksa sen… hamile misin?… Anlarsa kocan seni öldürür…
— Evet canlarım, evet, hamileyim… Ve Afimya parlıyor, etekleri zil çalıyor.
— Bir de seviniyorsun, aptal kadın! Söyle, seni yaşlı Agafya’ya götürelim mi? Bir öreke darbesi, her şey hallolur…
Afimya böyle tavsiyeleri dinlemeyi bile reddediyor.
Azar azar, zor işlerden kaçınıyor. Artık yerleri silmiyor; kâhyanın patatesleri çapalamak için adama ihtiyacı var, mazeret buluyor: Tanrım, onu kaybetmemek için, onu. Ama işte, öldürme. Piotruşka, hamileyim, anlıyor musun, işte, Aziz Haç üzerine!
Piotra, şüphesiz, bir anda ayıldı, anladı: Afimya onun dişlerinin gıcırtısını duyuyor. Ve sonra olanları artık anlamıyor.
Çığlıklar, bağırtılar duyuyor. Kendi kendine soruyor: “Tanrım, böyle bağıran ben miyim?”; sonra, önünde Piotra’nın çizmesini görüyor, feci çamurlanmış çizme: “Yerde olan ben miyim, yoksa o mu sekiye çıktı?”
Ve Piotra karnına vurduğunda bütün ışıklar sönüyor, büyük bir “ah“m içinde her şey kayboluyor: Piotra, işba, gece.

devamı var....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder