19 Kasım 2017 Pazar

savaş ve olmayan barış


Tolstoy’un Savaş ve Barış kitabı kuşku yok ki dini bir kitap.
Ülkesini çok seven Tolstoy, Napolyon’un Moskova işgalini sahneye yerleştirip insanlığın (iyilik, kötülük, ayrılık, acı, suç, hasımlık, şatafat, aşağılama, iki yüzlülük, aristokrat değerler, cesaret, korkaklık, üç kağıtçılık, özenti, kibir,  zavallılık, işgal, savaş, kahramanlık, aşağı sınıflar, yoksul köylüler, hayat, doğa, insanın yaşama arzusu nedir, vs.) bütün değerlerini bu büyük romanında çatıştırır ve ama sonunda, karmakarışık iflas etmiş Rusya’yı barıştırmak ister.
Roman, kafa karıştıracak izi sürülmekte zorlanacak kadar çok Rus aristokratının zenginlikleri, baloları, kabul salonları, kızları, evlilikleri, ihanetleri, mirasları, iflasları, eşsiz bucaksız mülkleri toprakları, saraylarını konu edinir.
Ancak roman iki büyük kahramanın izinde ve etrafında şekillenir, Andrey ve Pierre. Andrey’in hala bizi ağlatıyor oluşu, çağlar geçse de, Andrey’in temsil ettiği yüksek değerlerin bir insan olarak üstümüzde bıraktığı kaldırılması mümkün olmayan trajik ve ağır yüktür. Ağlamamızın sebebi iki yüzlü ahlaksız ve sevgisinin karşılığı bulamamış bu dünyada bu duyguların oluşturduğu ağır sıkıntıdan kurtulmak için intiharının yerine savaşı ikame edip en önde kahramanca savaşa girmesi. Andrey içinde yaşadığı yüksek sosyete ilişkileri ve değerlerinden çok rahatsızdır, ve bu kirli sefih dünyada aradığı aşkı bulamamış, savaşı bahane etmiştir, ve hiçbir şarta boyun eğmemiş gururun kırılmasına asla müsaade etmemiştir, bu yüzden roman, ilk gençlik yıllarımızda hepimizi bir rol model olarak ‘Andrey’ yapmayı başarmıştır.
Andrey’in en yakın arkadaşı Pierre’in ise kafası karışıktır, çok farklı ve yenilikçi fikirleri vardır ama bu fikirleri hayatında nereye koyacağı bilemez, ve miras kavgaları, yanlış evlilikler, ihanetler ve peşinden savaş, felaket üstüne felaket darmadağınık olan hayatları asıl gerçek Rusya’yı Pierre üzerinden okuruz.

Roman, ihanet sefahat katı aristokrasi ve Hristiyan değerleri ve ahlaksız skandallar içinde lüks içinde yaşayan Rus ‘aristokrasi’nin çok sert bir eleştirisi ve panaromasıdır.

“PEYGAMBERANİ” BİR KİTAPTIR

Savaş ve Barış bütün bu trajik hayat ve hikayelerin üstünde “peygamberani” bir kitaptır… Çünkü Tolstoy bir yazar olarak ahlakçıdır ve bu büyük romanıyla toplumunu günahlarından temizlemek ister. Bu yüzden önce ‘gerçek’le yüzleşir (sefil aristokrat hayat), sonra, bu ‘gerçek’i büyük bir savaşa sokup adam etmek ister ve affedicilikle pişmanlıkla tövbeyle sefih hayatı kökünden silmeye çalışır. Yazarın affedicilikle huzuru ve barışı sağlaması, romanın hiç de gerçekçi olmayan ahlakçı tezidir, ama muhteşem bir finaldir, günlerce ağlarsınız.
Skandal ve ahlaksızlık batağındaki Rus aristokrasisi Moskova’nın yakılmasıyla sonuçlanan büyük bir savaş ve bu savaşın trajedilerini çok ağır şekilde yaşarlar. Ve savaş, her şeyi değiştirir, karakterleri, insanları, duygularını. Ve roman sefahat içindeki insanlara hayatı sil baştan yeniden öğretir, her şeyi aileyi, köylüleri, huzuru, toprağı.
Bir tutam tuzla yenen bir parça patatesin değerini, camda gezinin sineğin beni sev diyen varlığının saraylardan daha değerli olduğunu. Savaş, romanın bütün kahramanlarına ölümleriyle servetleriyle ağır hasarlar yaşatır ve hayata ve dünyaya ve Tanrı’ya ve ülkelerine başka türlü bakmalarını sağlar.
Mesela, Andrey, bütün ihanetleri affeder, bütün düşmanlarıyla barışır, savaş sonrasında yaralı yatağında hem kendisini aldatan sevgilisini hem de savaşta büyük yara alan aşığını affeder, Pierre de öyle, gözü önünde karısını aldatıp düelloya davet ettiği hasmıyla savaşın içinde kucaklaşır, dost olur, affeder.
Savaşın ülke ve insanların üzerindeki tahribatını konu alan roman bütün kötü acımasız çirkin üç kağıtçı kahramanları arındırıp başka bir karaktere dönüştürür.
Bu yüzden ‘savaş’, bir sonsuzluk banyosu bir arındırma bir tövbe bir yeniden doğmayı, hayatı ve dünyayı yepyeni bir bakışla görmek için baş roldedir, savaş bir nevi Rus halkının yıkanıp arındığı ‘hamam’ rolünü oynar.
Oysa ‘gerçek’ tam tersidir, Moskova işgal olmuş Rusya’nın gururu kırılmış, Rusya harap olmuş, sefalet açlık kıtlık diz boyudur, aristokrat kurum ve değerlerde hiçbir kurumsal değişiklik yoktur, sadece savaş gören insanlar romana göre daha merhametli birbirlerine karşı daha insaflı hale gelmiştir.
Sanki Tolstoy Rusya’nın gururunu kurtarmak için, sanki Tolstoy savaşın bu ağır maliyetlerini ortadan kaldırmak için, sanki Tolstoy savaşı bahane edip Rus aristokrasisiyle köylülerini barışla huzurla kardeşlikle tanıştırmak için, felaketle sonuçlanan savaşı yepyeni barışçı bir dünya kurmak için kullanır.

TOLSTOY’A AŞIK OLUYORSUNUZ

İşte burada romana değil yazarın bu kutsal azmine Tolstoy’a aşık oluyorsunuz, çünkü asıl savaşı veren yazar Tolsyoy’dur, acımasız gerçeğe karşı savaşır, asla yola gelmeyecek günahkar kahramanlarını kurtarmak için onları önce savaşa sokup savaşın trajedeleriyle piri pak eder.
Romanda Tolstoy’un Rusya’da iç barışı sağlamak için ne büyük bir mücadele verdiğini görüp ülkesini çok seven bu yazara hayran oluyorsunuz, kafası karmakarışık Rusya halkına, toprağın, vatanın, ailenin ve bu dünyada yaşamanın huzurunun değerini anlatabilmek için, dört uzun yıl oturup dinden felsefeden ottan böcekten yoksulluktan hiçlikten saraydan süsden tasvir ve söylevlerle Savaş ve Barış romanını yazıyor.
Çoğu şehvet ve asalet düşkünü kafası karışık yüzlerce roman karakteri ve darmadağınık bir ülke, bir savaş sonrası, ölen ölüyor ve ama, huzur içinde bir ülke, insanlığın en temel değerlerini kalbiyle acılarıyla ruhuyla hissedip ve upuzun Rusya steplerinde bambaşka bir umuda dönüşüp yepyeni bir hayata başlıyor.
Tolstoy’un ahlakçı tezinde haklı olduğu çok şey vardır, gerçekten büyük trajediler savaşlar eğiticidir, insanların fikirlerini karakterlerini değiştirir, savaşın yaşattığı yokluklar ölümler acılar, insanlara büyük bir hayat dersi verir, ki, romanın insanlığa verdiği ders budur.

nihat genç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder